Friday 3 April 2009

Brawn GP

Geçen hafta sonu Formula 1 heyecanı başladı(nasıl klişe başladım ama). Daha önce değindiğim gibi kural değişikliklerinin işe yarayıp yaramadığı test edildi bir ölçüde. Aslında ülkemizdeki Formula 1 anlayışından ötürü birkaç kelam edecektim ama vaz caydım, bu güzel yarışı olumsuz cümlelerle kirletmeyelim. Bu yarış tek kelimeyle özetlenecek olsaydı Brawn GP derdim. Bu sponsorsuz, beyaz araba amniyane tabirle ortalığın a.k. çok afedersin(özeleştiri:cıvık müdürüm afedersin). İlk sezonunu hatırladığım Jenson Button'un damalı bayrağı ilk sırada görürken, pistteki en deneyimli pilotlardan olduğunu söyledi BBC Sport spikeri. Bi durdum, "Yaşlandın Yücel!" dedim kendi kendime. İkinci sırada ise hepimizin bildiği müzmin ikinci Rubens Barrichello. Üçüncü sıradaki pilot sanırım bugün öğlen saatlerinde belli oldu, Hamilton'du bi ara sonradan bişiler olmuş... İnanın şu an araştıracak buraya yazacak mecalim yok. Çünkü bi gözlemimi çok acele söylemek istiyorum. Kubica ve Vettel!!! Tamam kazanma hırsı falan, kazadan sonra bile mücadeleyi bırakmadılar bunların tümüne eyvallah. Ama ön kanatsız aynı hızla gitmeye çalışırsanız sümük gibi yapışırsınız duvara. Böyle gençleri pistlerde görmek isteriz, isteriz de nerde tecrübe, nerde soğukkanlılık. Yıllarca Villeneuve'i niye destekledik babuş? Bunlar kadar kanı deliydi ama hasar alsa bile bu çocuklar gibi duvarı çizmiyodu. Tıpkı Rubens Barrichello'nun bu yarıştaki performansı gibi. Uzun süre kanatın sol ucu koptu kopacak gitti, pite gireceğine yakın taktı rakip araca hem fazlalıktan kurtuldu hem de geçiş yaptı:)

Birde izleme imkanı ve ingilizcesi olanlara tavsiye. TRT ile uğraşmayın BBC Sport 3 saatlik bir yayını David Coulthard ve Eddie Jordan'lı kadrosuyla Formula şöleni sunuyor. Bilgilerinize.

Monday 30 March 2009

Tina Wulf Eikeland



Vil du gifte deg med meg?

Sunday 15 March 2009

Slick

Formula 1'de yıllarca izlediğimiz sıkıcı yarışlardan sonra çark eden yönetim, bu sene bazı kural değişiklikleri ile biz izleyicilerin gönlünü almaya çalışıyor.

Geçişleri çoğaltmak için yapılan bu değişikliklerin en başında tabi ki slick lastikler bulunuyor. Bana Jacques Villeneuve - Michael Schumacher Jerez '97 kapışmasını hatırlattı bu lastikler. Ne güzel günlerdi. Umarım o yıllardaki gibi heyecan ve yarış zevki günümüzde yaşanır. Bir de karizmatik pilot sorununu çözseler...

Friday 13 March 2009

Torrent

Türk Telekom'un bizlere uyguladığı fahiş fiyat politikasını biraz da olsun azaltmak için internetin bütün olanaklarından yararlanmak, adsl bağlantısını sömürmek gerekiyor. İşte bunu yapmak için size tavsiye edeceğim bir uygulama "Torrent".

Çoğunuz ismini duymuştur. Hatta bağlantı kastığı için bu sayfayı zar zor yükleyenler bile olabilir. Torrent yoldaşlarıma buradan selam ederim. Gelin torrent konusunda pek bilgi sahibi olmayanlara, bilgi sahibi olup da bazı problemleri olanlara yardım edelim.

Konu başlığı Torrent olunca gerçekten de çok detaylı bilgiler vermek gerekiyor. Ancak yeni kullanıcıları korkutmamak ve paylaşım ortamlarına onları da dahil etmek için yumuşak bir başlangıç yapalım.

Torrent bir p2p uygulaması. "Peer 2 peer" yani başka bilgisayarlarda bulunan dosyaların sizinle paylaşılması. Torrent kullanmak için en başta iki adıma ihtiyacınız var birincisi: Bir torrent uygulamasını bilgisayarınıza yüklemek. Dünyada en çok kullanılan torrent programı µTorrent. Bu program işinizi görecektir. µTorrent'in muadili olan Bit Torrent'i de deneyebilirsiniz. Benim pek sevmediğim biraz karmaşık fakat extra özellik yönünden oldukça gelişmiş olan Azureus da seçenekler arasında mevcut. Programınızı bilgisayarınıza kurduktan sonraki adım ise bir tracker yani torrent dosyalarının arşivlendiği bir siteye girmek ve oradan indireceğiniz datanın .torrent dosyasını almak. Programlarda olduğu gibi bu sitelerde de öne çıkanlar belli başlı. Bunlar Mininova.com, Demonoid.com, ThePirateBay.com ve TorrentReactor.com.

Program kurulumu ve site işlemleri tamam. İndirmeye başladınız. Sıra geldi herkesin ürktüğü kısma Port Açma. Port açmak modeminizin arayüzüne girerek torrent programınızın kullanacağı bir kapıyı ardına kadar açmak gibi özetlenebilir. Açılan port torrent programının indirme hızını yüksek ölçüde etkileyecek bunun için önemli bir konu. Önemli olduğu kadar kolay da bir işlem. portforward.com sitesi bu konuda bütün modem ve modellerini listelemiş ve geniş bir biçimde resimlerle anlatmış. Artık sizin içinde port açmak çok kolay. Açtığınız port numarasını programla eşleştirmeniz de gerekli bunu da programın ayarlarına girerek kolayca yapabilirsiniz.

Gelelim biraz ipuçlarına. 1mbps kullananlar için 100mbps download ve 10mbps upload en ideal bağlantı hızları.2mbps kullanıcıları için de bu değerlerin iki katı kullanılabilir. Torrent uygulaması modem zorlayıcı bir nane onun için de eski modemlerde performans düşüklüğü, bağlantı kopması gibi şikayetler olmakta. Bu gibi problemlerin giderilmesinde birkaç ayar var. Bu ayarlardan birincisi modeminizin firmwareini güncelleyin, DHT'yi kapatıp en fazla bağlantı sayısını torrent dosyası başına 40 yapın ve aynı anda en fazla 2 tane aktif dosya indirin. Göreceksiniz bağlantı kopmaları en aza inecektir. Bol sömürmeli günler dilerim.

Hyper-Threading

Bilgisayarları yavaş yavaş eskiyenlere hitap eden bir şeyler yazmak istedim. Emektar bilgisayarlarını yenileyemeyenler, onların ikinci eldeki fiyatlarının bir ipod dahi alamayacak halde olduğunu görüp de satmaya kıyamanlar. Ve en önemlisi işlemcilerinde Hyper-Threading teknolojisi kullananlar dikkatle okuyun.

Bilmeyenler ve bu işlerle ilgilenmeyenler için çok kısa, detaya inmeden ve en anlaşılacak biçimde Hyper-Threading teknolojisini özetleyeyim. Çoklu çekirdekli işlemciye geçilmeden önce tek çekirdekli işlemcileri, çoklu çekirdekmiş gibi davrandırma çabasıdır. Yani işlemci bir yazılım yardımıyla ikiye bölünmüştür.

Gelin görün ki her teknolojide olduğu gibi bu teknoloji de ömrünü tamamlamıştır. Ancak işin ironik yanı tek çekirdekli olup da Hyper-Threading özelliği olmayan işlemciler günümüzde daha çok performans sergilemektedir. Bunun nedeni basit; günümüz uygulamaları(HD Videolar, işlemciyi yoran oyunlar vs... vs...) eskisinden kat kat fazla işlemci gücüne gereksinim duymaları. Hyper-Threading teknolojisinde daha önce de söylediğim gibi çok çekirdekliye benzetilme çabası vardı. İşte bunu yaparken de ikiye bölünen işlemci de büyük performans kayıpları yaşanıyordu. Bu performans kayıplarını 2000'li yılların başında bir sorun teşkil etmiyordu çünkü o yıllarda zaten işlemcileri yoracak uygulamalar yoktu. Günümüzde ise youtube da bile yüksek kalite video izlerken bizim emektarlar kasılayazıyor.

İşte bütün bu yukarıda yazılanlar Hyper-Threading özelliğinin deaktive edilmesi gerekliliğinden yazıldı. Benim tavsiyem bios ayarlarına girin Hyper-Threading'inizi deaktive edin. İşlemcinizin gücünü tek bir çekirdekte toplayın. Daha mutlu olacağınızdan eminim.

Saturday 22 November 2008

FAT32 vs. NTFS

Sizlere bugün başıma gelen bir olaydan bahsedeyim. Yeni aldığım 8gb.lık flash diskime 4.2gb. büyüklüğünde bir .iso dosyası atmak istedim fakat bilgisayar ısrarla "Yeterli alan yok." uyarısı döndürdü. İlk başta sorunun flash diskten kaynaklandığını düşündüm ve 4.2gb boyutundan daha büyük bir klasör kopyalamayı denedim ve hiçbir sorun çıkmadı. Google'a başvurmanın zamanı gelmişti:). Kısa bir araştırmadan sonra dosya sistemi FAT32 olan disklerin tek dosyada en fazla 4.0gb. büyüklüğünü kaldırabildiğini öğrendim. Çözüm olarak flash diskimizi NTFS dosya sistemine dönüştürmemiz gerekiyor fakat daha önce flash disk biçimlendirenler fark etmiş olacaklardır ki biçimlendirme menüsünde NTFS dosya sistemiyle biçimlendir seçeneği yok. Bu sorunu aşmak için birkaç küçük adım gerekiyor onlar ise şu sırada.

Masaüstümüzdeki Bilgisayarım simgesine sağ tıklayıp-->Yönet-->Aygıt Yöneticisi-->Disk sürücüleri-->Flash diskinizin adı (örnek: SanDisk Cruzer USB Device) üzerinde sağ tık ve Özellikler-->İlkeler-->Performans için en iyi duruma getir. Dedikten sonra Tamam'a tıklayıp pencereleri kapatabiliriz.

Artık flash diskimiz NTFS dosya sistemine dönüştürülebilir hale geldi. Dönüştürme işlemi ise...

Bilgisayarım-->Flash diskiniz üzerinde sağ tık-->Biçimlendir (Dosya sistemi sekmesinde NTFS seçilir)

Biçimlendirme flash disk üzerindeki tüm verileri silecektir dikkatli olun.

Wednesday 5 November 2008

Görüntülerimiz Maçın İkinci Yarısından

Bu bloga futbol yazmamaya çok uğraştım. Kendi içimde savaşlar verdim, fakat başarılı olamadım sevgili okur. Ama daha sofistike bir spor ile başlayarak bu kendinibilmezliği biraz da olsun azaltalım.


Konumuz Tenis. İşsiz güçsüz dolaştığım zamanları değerlendirmek amaçlı kuzeninde iteklemesiyle tenise başlamak gibi bir gaflette bulundum. Tenis öyle kazık bir spor ki; nasıl anlatsam... Hani kastıran finaller sonrasında deriz ya "olm 70 bekliyodum, karı 30 vermiş". İşte tenis tam böyle bir spor. Haspel kader karşı tarafa yolladığınız top size geri döndüğünde, kortun kış köşesinden yaz köşesine doğru deliler gibi depar attıktan sonra topa Federer misali backhand topspin ile baseline a gönderirim sandığınız top bırakın baselineı, bırakın sizin kortu, 3mt. telleri aşıp yan korta düşüyor. İşte 70 beklerken 30 almak diye belirttiğim durum bu sevgili spor severler. Bir de raket konusu var. Tenis ne halısahada debelenmeye ne de sahilde basketbol oynamaya benziyor. Topla direkt olarak temasınız yok, raket vasıtasıyla oynadığınızdan bir sürü handikapı var. Raketi yanlış tutarsanız parmağınız su topluyor, raket biraz yukarı baktı mı topları yan korttan topluyorsunuz. Uzun lafın kısası oturun oturduğunuz yere. Ne tenisi, gidin halısahaya...

Gelelim futbol konusuna. Fenerbahçe geçen yıl bu dönemlerde avrupada rakiplerine kök söktürürken şimdi Beşiktaş'ın rekorunu kırıp kıramayacağı konuşuluyor(hani şu 8li olan). Fenerbahçeli olmadığım için bu konularda pek fazla ahkam kesmeyeceğim, ancak dünya takımıyız diyen bir kulübün elinden Aurelio gibi bir yıldız oyuncuyu kaçırması pek bir yanlış geliyor bana. İsim marka değerini kariyeriyle sağlamış oyuncuları her ne olursa olsun takımda tutmak gerekir diye düşünüyorum. Aynı olay takımım olan Beşiktaş için de geçerli.

Beşiktaş için konuşursak.Bundan 2-3 yıl önce avrupada ismi olan, ismiyle katma değer yaratan John Carew bir yıl oynatıldıktan sonra kar amacıyla satıldı. Bu gibi isimli oyuncular hem takımınızın marka değerini arttırır hem de rakipleriniz karşısında büyük avantajlar sağlar.

John Carew demişken, siyahi oyuncunun türk ve dünya futbolu ile tanışması, benim '98 sonbaharında ortaokuldaki sınıfıma girdikten sonra cevval arkadaşlarımın Valerenga!!! Valerenga!!! diye bağırmalarından yaklaşın 8-9 saat önce olmuştur. O maçta Beşiktaş'ımızın 3-0 önde tamamladığı ilk yarıdan sonra , John Carew sahneye çıkmış ve 3 gol atarak Beşiktaş'ı elemişti.

Biraz da güzel Quote verelim cila olsun...

"...Koray attı, tarihi bir maç izliyoruz tarihi."
(Yer: Ş.Saraçoğlu, İstanbul)
"...Beşiktaş, Sergen'le uçuyor." (Yer: Stamford Bridge, Londra)
"...Sergen attı şampiyonluk geldi." (Yer: İnönü, İstanbul)